Yeniçeri Ocağı

Osmanlı Devletinin kuruluşundan, 1826 “Vakayı Hayriye” “ Hayırlı Olay” sonucunda kaldırılmasına kadar devam eden, kapıkulu ocağı piyade sınıfına verilen ad. Yeniçeri Ocağı, kapıkulu ocaklarının esas unsurunu oluştururdu.

Osmanlı Devleti Rumeli tarafında genişlemeye başlayınca, sürekli bir orduya gereksinim duyuldu. Savaşta esir alınan Hıristiyan çocukları, Türk-İslâm ahlak ve terbiyesiyle yetiştirilerek yeni bir askerî sınıf meydana getirildi. Bu uygulamayı ilk olarak Orhan Gazinin oğlu Şehzade Süleyman Paşanın başlattığı söylenilmektedir.

Orhan Beyin ölümünden sonra yerine geçen Sultan I. Murat, Çandarlı Kara Halil’i yeniçeri ve acemi ocaklarını kurmakla vazifelendirdi. Rüstem Karamani ile birlikte bu işi başarıyla yürüten Çandarlı Kara Halil, devlet hazinesi ve devletin malî teşkilatını da kurup çeşitli düzenlemeler yaptı. Yeniçeri ocağına asker yetiştirecek ilk acemi ocağı Gelibolu’da kuruldu. Sultan I. Murat zamanında Pençik Kânunu çıkarıldı. Bu kânunla, savaşlarda elde edilen her beş esirden biri, devlet hesabına ve asker ihtiyacına göre, acemi oğlanı olarak alındı. Daha sonra Devşirme Kânunu çıkarılarak, pençik oğlanından başka, devşirme ismiyle, Rumeli tarafındaki Osmanlı tebaası olan Hıristiyanların çocuklarından da acemi oğlanı alınması kararlaştırıldı. Sonraki yıllarda bu kânun, Anadolu’daki Hıristiyan halka da uygulandı. Tespit edilen esaslara göre acemi oğlanları yetiştirildi. Çeşitli hizmetlerde bulunan acemilerin, yeniçeri ocağına kayıt ve kabullerine “çıkma” veya “kapıya çıkma” adı verilirdi. Bunların kapıya çıkmaları genellikle sekiz yılda bir yapılırdı. Bu süresi dolan acemi oğlanlarının adları, İstanbul ağası tarafından düzenlenen defterlere kaydedilir ve yeniçeri ağasına sunulurdu.

Yeniçeriliğin ilk oluşumunda orduya bin asker alındı. Bunlardan her yüz kişisinin başına Yaya başı adıyla bir komutan atanırdı. Ocak, 15. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaretken Fatih Sultan Mehmet zamanından itibaren “sekban bölüğü”nün de kurulmasıyla iki sınıf hâline getirildi. 16. asır başlarında ise “ağa bölükleri” denilen üçüncü bir sınıf daha oluşturuldu. Bu üç sınıf toplam 196 ortadan meydana geliyordu. Bunun 101’i cemaatli, 61’i bölüklü, 34’ü sekban ortasıydı. Cemaat ortalarından 60, 61, 62 ve 63. ortalar İstanbul’da otururlar, padişahın merasim günlerinde hizmetli askerini oluştururlardı. Bunlara “solaklar” denirdi. Diğerleri sınırdaki kalelerin korunmasıyla görevliydiler. Osmanlı padişahlarının eğitimi geliştirmek için düzenledikleri büyük sürek avları, sekbanlar tarafından hazırlanırdı.

İstanbul’da eski odalar ve yeni odalar adıyla iki büyük yeniçeri kışlası vardı. Eski odalar Şehzade Camiinin karşısında, yeni odalar da Aksaray’da Et meydanı’ndaydı. Her iki kışla da geniş bir avlunun etrafını çeviren, önü açık ve geniş odalardan meydana gelmişti. Yeniçeri ocağı askerlerine 3 ayda bir “ulûfe” denilen maaş verilirdi. Acemi bir yeniçeri askerine ilk dönemlerde, ocağa kaydı ile beraber, iki akçe yevmiye bağlanırdı. Sonraları bu beş-altı akçeye çıkarılmıştı. Gösterilen yararlıklar ve hizmetler karşılığı da ulûfeleri arttırılırdı. Yapılan bu artışlara “terakki” denirdi.

Yeniçeriler, savaşta ve barışta padişahı korumakla görevliydiler. Bu nedenle savaşlarda padişahın yanında yer alırlar, savaş karargahının korunmasını üstlenirlerdi. Barış zamanında ise İstanbul’da saray ve çevresini korumakla görevliydiler.Esas görev olarak, sadece askerlik ve padişahın verdiği diğer görevleri yaparlardı.

Yeniçeri ocağının en büyük komutanı “yeniçeri ağası”ydı. Yeniçeri ağaları, 16. yüzyıl başlarına kadar ocaktan yetişirlerdi. Fakat bir süre sonra bunların yolsuzlukları ve itaatsizlikleri görülünce, saraydan yetişmiş, padişahın tam güvenini kazanmış kimseler, yeniçeri ağası atanmaya başlandı. On sekizinci asırdan itibaren yine ocaktan atanmaya başlandılar. Yeniçeri ağaları Süleymaniye’de devlete ait bir konakta otururlardı. Yeniçeri ağası, ağa divanının reisiydi. Divan-ı hümayun üyesi olmamakla beraber, vezir rütbesine sahip olursa, divan toplantılarına katılırdı. Savaş sırasında da padişahın koruyucusu ve has askeriydiler. Aynı zamanda İstanbul’un en büyük zabıta âmiriydi. Ağalık alameti iki tuğ olup bayrağı beyazdı. Yeniçeri ağası sefere çıktığında yerine sekban başı bakardı. Yeniçeri ağaları yükseltilecekleri zaman, beylerbeyi ve kaptan paşa olurlardı.

Yeniçeri ocağının düzeni, XVI. yüzyıl sonlarından itibaren bozulmaya başlamıştır. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi ocağın tüzüğüne aykırı olarak asker alınması; ikincisi ise Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra padişahların ordunun başında savaşa gitmemeleri ve buna bağlı olarak ocak üzerindeki kontrollerini kaybetmeleridir. III. Murat zamanından itibaren kışlalarında değil de, evli olduklarından evlerinde yatıp kalkan yeniçeriler, askerlik yerine ticaretle meşgul olmuşlar, savaşa gitmeyerek ulufe alıp satmışlardır. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda çeşitli bahanelerle sık sık ayaklanarak, halkı canından bezdirmişler, kendilerini ıslaha çalışan padişah ve devlet adamlarını öldürmüşlerdir(Sultan II. Osman gibi). Böyle bir ocaktan devlete fayda gelmeyeceğini anlayan Sultan II. Mahmut, halkı da yanına alarak 18262da “Vakayı Hayriye” “ Hayırlı Olay” sonucunda bu ocağı kaldırmıştır.

KAYNAKLAR:

Edisyon, Osmanlı Devleti Tarihi, C: 1-2, (Editör: Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu), İstanbul 1999.

Komisyon, Liseler İçin Tarih II, (Editör: Prof. Dr. K. Yaşar Kopraman), MEB Yayınları, Ankara 1995.

Meydan Larousse Ansiklopedisi, “Yeniçeri Ocağı”, C: 12, Meydan Gazetesi Yayınları, İstanbul 1987.

Öztuna, Yılmaz, Büyük Osmanlı Tarihi, C: 7, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994.

Sertoğlu, Mithat, Osmanlı Tarih Lügati, Enderun Kitapevi, İstanbul 1986.

Yeni Rehber Ansiklopedisi, “Yeniçeri Ocağı”, C: 18 Türkiye Gazetesi Yayınları,   İstanbul 1993.

 

Araştırmacı Tarihçi Yazar Mehmet Deri’nin çalışmasından alıntıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.